19 Mart 2022 Cumartesi

 Herkesin Hiçbir Şeyi


Hikayem 91 yılında başladı. Her yıl daha da geriye gitti ve bu yıl kendime en uzak yılım oldu.  En umutsuz en çaresiz en bitkin ve en isteksiz yaşım oldu. Teşekkür ederim hayatıma girip içine sıçanlar için.. Yüzüme gülüp canımı yakanlar hırsları uğruna yalnız bırakanlar,  az önemseyenler, olması gerektiğinde yanımda olmayanlar.  Ardınızda harika bi enkaz bıraktınız He bi de görmezden gelenler,  vaktimi boşuna çalanlar, yetinmeyenler ruhumu emenler .. çok sevdiğini söyledikten sonra bırakıp gidenler .. Bunlardan birçoğu şu an hayatımda yok tabi ama minik bi kısmıyla  maalesef hala aynı gemide nefes alıyorum. Biliyorum dünyanın en şanssız insanı ben değilim. Böyle bir yılgınlığın sebebi sadece kendi yaşadıklarım değil. Birbirinize attığınız kazıkları izlerken kendi adıma da üzüldüm. Hiç haketmeyen insanların kalpleri kılırken ben de kırıldım.


   Dünyadan ümidini yitirmiş elbette bi ben olamam.Kolay mı Nilgün Marmara okuyup kendine gelmek ya da Madak okuyup geçmişi özlememek. Nadir mutlu olduğumda da Nazim Hikmet okuyayım diyorum ama ilerisi o kadar sisli ki nasıl olur bunca unut yüklenip kaldığımız yerden devam etmek? O gücü içimizde bulmalıydık değil mi? Peki bazılarımız hiç o güce sahip olmadıysa o zaman ne yapacağız? Herkesin en azından gündelik hırsları varken benim bunlardan çoktan vazgeçmem... En yüksek maaşı alsam da en güzel yemeği yesem de en iyi ayakkabıyı giysem de geçemeyecek mutsuzluğum ben hala aynı kişi olmaya devam edeceğim. Nefes egzersizi de yapsam o kalabalığın içinde boğulmaya devam edeceğim  çünkü tek tek derdim olmasa da  -toplumu- üzgünüm sizi sevmiyorum. Bunca kötülüğe sessiz kaldığınız için  hepinizden nefret ediyorum. Yarattığınız kalıplara giremediğim için özür dilerim.  Öyle rahat olamadığım size benzemediğim ve her suçu önce kendimde aradığım için de ..

   Belki de birinin bir şeyi olmadığım için böyle hissediyorum kim bilir. Birinin en sevdiği ya da onsuz   yaşayamayacağım kimse olmadığı için de olabilir . Başıma gelecek her şeye maalesef ki hazırım. Birileri bir şeyler düşünecek diye düşüncelerimi söylemekten kaçınmayacağım. Hepimiz tek başınayız. Adım atacak haliniz kalmaz ya bazen atacak olsanız da nereye atacağınızı bilmezsiniz o adımı. Ne zamandır böyleyim bilmiyorum bunun birinin ya da birilerinin üzerine yıkmak ne kadar doğru olur bilemiyorum. Belki de yaratılışım böyle. Benim zerre umudum yok dilerim birilerinin vardır rica ederim artık sormayın iyi misin diye hiç olmadım ki şimdiden sonra olayım aranıza katılayım :)








14 Şubat 2022 Pazartesi

 14 Kubat


Birazdan 14 şubata gireceğiz dünyada birçok insan için kıymeti olan bi gün.


Arkama yaslanıp düşündüğümde bütün olan biteni şu an Dante'nin Cenneti'ni okurken  aşkın varlığına bi kez daha inandım. Seni gerçekten olduğun gibi kabul edip kucak açacak biri olabilirmiş.  Yaşadığın kötu olan her tecrübe seni herkese ve her şeye daha temkinli olmaya itiyor. Aslında yaşadığın her ilişkiden şefkat beklemek ne derece doğru tartışılır. İstediğimiz kişiler bizi sevmediği için mi böyle düşünüyoruz? . Hayata bağlayıcı olan tek şey pek tabi sadece aşk değil. Hayattaki amaçların, ulaşmak istediğin nokta..

Bunlar da olmalı yanında. Her şey yeterince zor değilmiş gibi kabayız yaşadığınız şehre insana hayvana kadına çocuğa... evet aşkla alakasız ama belki de aşk olmadığı ya da aşık olmadığı için insanlar bu kadar öfkeli ve empatinin yoksun. Her şeyin bi süresi var yeni moda flörtün de .. İlişkiye gitmeyen yüzlerce saçma şey bi arada. Kimse ne istediğini bilmeden etrafa saldırıyor özellikle erkekler hep bi yaraya merhem arıyor. Geleceğe dair umudu olan yok süreli dediğimiz anlar yaşanıp bitiyor. Bazıları sadece olanı biteni izliyor. Kadınların birçoğu işinde durum farklı değil. Kimse bizi geçindirmek zorunda değil önce buna bi ikna olalım, herkes ciddi düşünmek zorunda değil ki ciddiyet de tartışılır. İki taraf da kalben birbirine yakınsa bi duygu geçişi yaşanır. Önemli olan kimin daha çok sevdiği ve jest yaptığı değil ki... hissetmedikten sonra aldığı hediyenin bi anlamı kalmıyor. Ya da sadece maddi olarak ödüm vererek birini elinde tutmaya çalışmak biraz acizce.


Belki hala yara almamış temiz kalmış birileri vardır.


Aslında her iyi şeyin sebebinin de aşk olmadığı ortada. Her bireyin yürüdüğü yol haklı ve farklı. 


4 Mayıs 2021 Salı

 

                                                                     Saf kötülük 


     Yaşarken beynimize işlenen en güçlü olduğunu düşünüyorum. Daha en başından birine üstünlük kurmak için doğmadık mı? Annene babana kardeşine herhangi birine. İçimizdeki kötüyü her an bastırarak yaşamaya çalışmıyor muyuz? Yalnızlıktan sonra en çok düşündüğüm konu bu oldu. İyi insan nasıl kalabiliriz içimizdeki sesi nasıl susturabiliriz onunla ilgili henüz bir yol bulamadım. Yıllar evvel eski bir Kızılderili atasözü duymuştum; ‘’ İnsan iki ruhludur içinde bir iyi köpek ir de kötü köpek kavga eder, hangisini beslersen o kazanır.’’ Bütün  egoyu kibri bi yana bırakıp eşit şartlarda yaşamadığımızı düşünmek gerekir. Hepimiz adalet isteriz ama konu eşitliğe gelince kimse bir başkasıyla içsel olarak eşit olmak istemez. Dünyada bunca feminist cemiyet , kuruluş neden var ? Erkekler hala içlerinde, bi kadınla erkeğin eşit haklara sahip olmasını istemez. Ne iş yerinde maaş konusunda ne de bire bir aşk ilişkisinde hep üstünde olmak ister uğun konum bu değil ama yine de ucundan kıyısından buna da değinmek istedim. Yargılama ve art niyetle alakalı bir Kızılderili atasözü var o da ‘’Benim hayatımı yargılamadan önce benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan geç. Benim takıldığım taşlara takıl yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git benim gittiğim gibi anca o zaman beni yargılayabilirsin. ‘’  Hangimizde var bu yüce gönüllük diğer insanları nasıl yargıladığını düşün..


        Kendimi iyi hissetmediğimde, birinin başını omzuna yaslanırken bile tam anlamıyla iç rahatlığını yaşamak istiyorum. Bu yüzyıl bu onyıl başımıza gelen onca şey hepimizi birbirimizden uzaklaştırdı. Belki de hep böyleydi ama büyüğün zaman insanların nasıl acımasız nasıl öfke dolu olduğunu daha temiz görüyorsun. Kendimi asla savunmuyorum , zaten en büyük kötülükleri insan kendi kendine yapar değil mi? Gelen tüm kötülükleri kendimiz besleriz aslında izin veririz bize gelmesine. Hayatımdan giden tüm insanlara karşı içim çok rahat. Kimseyi isteyerek üzmedim, üzdüğümü fark ettiğim an özür diledim. Bu sonucu tabiki değiştirmedi ama içimde ne varsa söyledim belki yanlış düşünüyorum. Özbenlik içinde gerçekten kötülük yoksa bence onu beslemedikçe o da vazgeçiyor ruhumuzu ele geçirmekten. Herkesin seni, senin sevdiğin gibi sevmesini beklemek mesela .. Ya da romantiklikten öte birini milliyeti ya da dini inanışı yüzünden sevmemek evet yıl 2021 ama aşamıyoruz. İçimizdeki o ötekileştirme isteğinin dayanılmaz iğrençliği. Başka bi açıdan bakarsak milliyetinden övünç duymak da ilginç. İnsan kararını kendi vermediği oluşumuna katkı sunmadığı bir şeye nasıl sevinç ya da üzüntü duyabilir? Bu yüzden birini kırmak saf kötülük değil de nedir?

 

 

9 Nisan 2021 Cuma

 Mutsuz olmak

İlk mutsuzluğumu hatırlamaya çalıştım. Sanırım mutlu olduğum anlardan daha önce aklıma geldi.

Biz mutsuzlar aslında sadece kendimizden bir parçayı uzaklara bırakıp insan içine karışıyoruz.

Mesele aslında neden yaşadığımız? Ne uğruna nasıl bu kadar hırsla mücadelemize devam

ediyoruz. İste biz mutsuzlar tam da bu noktada ayrılıyoruz, bizim işimiz hırsla değil, egoyla

değil biz aslında içimizdeki soruların yanıtlarını bulmaya çalışmaktan bunları düşünemiyoruz. Bu

satırları yazarken yine kimsenin okuyacağını düşünmeden yazıyorum ki beni sınırlamasın. Ben

içimdeki boşlukta mutsuzluk içinde buldum huzuru. Mutlu olmak istemiyorum olamayacağımı

biliyorum. Mutlak mutluluk yok zaten mutsuz olan her an ağlamıyor sadece durup düşünmek

istiyor. Neden varız? Ya da neden yok olup gitmiyoruz aslında her gün kesilerek evrenden

aldıklarımı geri veriyoruz. Anlamsız boşluk hissi asla yakamdan düşmeyecek bunu biliyorum.

Ama onu düşünmeden edemiyorum. Bugünü yaşayamadan hep ileride ne olacağı ile ilgili

düşünürken buluyorum kendimi. Bugün 30 yaşındayım. Yapmam gerekenleri yapamamış olma

hissinin beni yıpratmaya başladığını söyleyebilirim. Kim dur diyecek bu gidişe insan kendi

hayatının iplerini eline alamıyorken başkasının hayatına nasıl karışır. Bu çelişkiler dinlediğim

şarkıda rüyamda ya da biriyle konuşurken hep benimle. Belki de içten içe mutlu olmaktan

kaçıyorumdur. Belki de mutlu olmayı bilmediğim için bünyem buna hazır değildir. İnsan kendini

mutluluğa hazırlayabilir mi? Siz nasıl bu kadar mutlusunuz? İnsan önce kendini sevecekmiş sonra

mutlu olurmuş hikayesine inanmayan kimler var aramızda. Mutsuzluk sevgiyle ilgili değil tam

olarak. Birini severken de mutsuz olabilirsin. Ya da mutluyken de mutsuz kalabilir bi yanın.





30 Kasım 2020 Pazartesi

            GÜÇLÜ KADINLAR DİZİSİ    'LEYLA ERBİL'


     Belki bir çoğumuz onu Ahmed Arifin sevdiği kadın olarak tanıdık. Oysaki o modern edebiyatımızın en güzel eserlerini kaleme almış yazardır . Eserlerinde toplumsal olarak tabu görülen her şeyi eleştirmiştir. Yazar karşımıza ilk olarak Uğraşsız isimli hikaye kitabıyla çıktı. Önceki yazarları taklit etmedi ve hep kendi çizgisinde ilerledi. Türkiye Yazarlar Sendikası kurucularındandır aynı zamanda Türkiye İşçi Partisi üyesiydi . Ait olduğu ideolojik taraf sayesinde sağ-sol olaylarını  kahramanlarının gözünden yaşatmış, işkenceleri zorbalıkları, bayağılıkları..  Ölümüne değin muhalefet olan duruşunu hiç bozmamıştır. 


       Kadın karakterinin güçlü olduğunu,  ardında bir erkek olmadan da başarılı olabileceğini göstermek istemiştir. Romanlarında ve kısa öykülerinde  insanın içinde derin psikolojiye yönelmiş asıl içimizden geleni anlatmaya çalışmıştır. Yani aslında hem içimizden biri hem de olamayacağımız kadar özgür, kendi başına karar verebilen kadınlar yaratmıştır. Aşkında, işinde, anneliğinde, çalışma hayatında ...  Erkeksiz  de kadınların var olabileceğini, her kadının hayalinin evlenmek olmadığını anlatmaya çalışmıştır. İdealist, kendinden emin, dünyaya anne olmak için gelmemiş içsel gelişimini tamamlandıktan sonra eğer isterse anne olabileceğini öyle incelikle işlemiş ki, eserlerinde öne çıkan tek gerçek kadınlık. Buna rağmen daima sevilmediğini vurgulamıştır. Ve hiçbir edebiyat ödülüne katılmamıştır.

    Başta da belirttiğim gibi toplumumuz kadının başarısının ancak bir erkeğin eşi olma durumuna bağladığı için kendisini arattığımızda Ahmed Arif de karşımıza çıkar. Ona da kısaca değinebiliriz. Ahmet Arif, Leyla Erbil'i hayatının çok büyük bir kısmı boyunca sevmiştir. Hatta Erbil nikah masasına oturduğunda bile... o sıralar evlilik hediyesi alacak parası olmadığı için kendisine şiir yazmıştır.  Ahmet Arif, birlikte olamayacaklarını bildiği halde (Erbil'in kendisini sadece arkadaş olarak gördüğünü biliyor) kendince sevmeye devam etmiş. Zarar vermeden kendi halinde..


1 Ekim 2020 Perşembe

 Uzunca bir aradan sonra eteğimdeki taşları dökmeye geldim. Burası yalnızca bana ait olan sığınağım. hiçbir baskı altında kalmadan kimseye hesap vermeden aklıma estiğince yazdığım yer. Kelimelerimi istediğim yere atabilirim belki toplamayabilirim. Şimdi yeniden merhaba deyiş zamanı kaldığımız yerden devaam 👋



 Sizlere mayıs ayında okumuş olduğum Refet isimli kitaptan bahsedeceğim . Kitabın yazarı Fatma Aliye Hanım olarak geçiyor. Kendisi ilk feministlerden. Hayata bakışına kahramanına yansıtışına hayran kaldım. Biz kadınlar olarak; gücümüzün farkında olup, toplumun itilmiş altta kalan kısımı olamayacağımızı gösteriyor. Her ne olursa olsun içimizdeki gücü kaybetmeden yola devam etmek zorundayız. Aşk ilişkisinde de aile ile ilgili meselelerde de her yerde. Baş kahramanımız da babasını çok küçük yaşta kaybetmesine rağmen hayata tutunmuş. Annenin üstün çabalarıyla hayatta kalmış sonrasında da yadsınamaz kendi çabalarıyla öğretmen olmuş bir kadının öyküsü. 

20 Kasım 2018 Salı

VAZGEÇEMEDİKERİMİZ

Aramıza 10larca kitap girdi. Sanıyorum biraz daha sona yaklaştık . Aslında tam da alışmak üzereydik. Kimilerinin çok büyük acılarını sessizce ağlayarak sakladığı gördüm. Nasıl ki mutlu bir anımızda bizi derinden sarsacak bir haber aldığımızda bile etrafımızdakileri görmezden gelerek acımızı yaşayamıyoruz. Hele de o ilk anlarda biriyle konuşmak durumunda kalıyorsanız sesiniz titrer ya sonra toparlamaya çalışırsınız işte o an yer ve dip bir olsun istiyorum. Böyle bir andan sonra ne kadar uzun zamandır yazmayı ihmal ettiğimi fark ettim  Neyse konumu bölmeyeyim o anlarda işte vazgeçmekten korkarız. Çünkü hayatınızda olması bir şekilde sanki sizi daha çok hayata bağlar ya da siz öyle düşünürüz. Vazgeçilmeyen taraf da mutlu değildir oysaki çünkü onun da vazgeçemediği sizin bildiğiniz ya da bilmediğiniz kimseler vardır. Bunu bilmek duyumsamak bile başlı başına keder kaynağı. Pişman olmayacağımız vazgeçilmezleri seçmek neredeyse imkansız

12 Ekim 2017 Perşembe

Alternatif Şiir için Birhan Keskin

Aslında en güzel anlatış biçimi şiir. Uzatmadan dolandırmadan en yalın haliyle kelimeleri izleriz.
Önce Ba ile tanıştım Keskin’le. Metis yayınevinden çıkarıyor kitaplarını henüz hayattayken okunup bilinmeli bence. Sonra tabi herkes Nazım Hikmet’i bilir Orhan Veli’yi bilir anlar.. Mühim olan hayattayken farkında olmak o cevherlerin. Mesela ben çok isterdim Birhan Keskin imzalasın kitabımı anısı kalsın J Öyle fotoğrafını çekip sosyal medyadan kimin yazdığı bilinmeyen sözleri okumak yerine gerçek şairlerimiz var kanlı canlı. Bir tek Birhan Keskin de değil daha niceleri var onları da başka gün yazarım belki.
Keskin’in cümleleri kısa ve net. Hatta bazı şiirleri okuduktan sonra sayfayı çeviremedim işte onlardan biri;


Estradiol 5.8
Eksildim ben , azaldı içimdeki su
Yeşermiyor cümlem.
Oysa
Ben senin bir kimsenim, sensin esin.
Buna inandım uyudum,
Uyandım bununla durdum.

Narın içinde canım niye kanıyor?




Ben bu şiiri okuduğumda ilk Birsen Tezer geliyor. Sanki bi yakınlıkları var aynı renk aynı yöne bakış ve aynı duygusallık. Dilerim Birsen Tezer gibi Birhan Keskin de yazmaya devam eder.

Modern şiirin böyle şairlere ihtiyacı var bu şairlerinde okunmaya. Maalesef genel olarak okumaya mesafeli bir düzenden geliyoruz. Hele şiir en az okunan yazı türlerinden biri. Belki de insanlara anlaşılması güç geliyor belki çok duygusal geliyordur. Yoğun iş temposu ,kışın gelişi, güneşin eskisi kadar yüzün göstermeyişi hava kirliliği gibi gerçeklerimiz varken şiir okuyun tadına varın hayallerinizin belki gerçekleriniz olur.

Şiir okuyun! Hatta bana da tavsiyede bulunun. 

11 Aralık 2016 Pazar

BOM.

Çok değil ertesi gün ne oldu? Hayatınızda ne değişti -Hiçbir şey. Hepimiz (ölenlerin yakınları hariç) güneşli bi pazar sabahına uyandık. Kahvaltı ederken bi yandan haberlere bakıp ah vah ettik. Belki uyanır uyanmaz baktık merakımızdan ölü sayısına. Ama bu hayatımızı etkilemedi yarını da etkilemeyecek üzülerek söylüyorum alıştık daha doğrusu alıştırıldık.

Kimi etkileyecek bugün olanlar? Kimin canı gidecek her gün? Yaşanamamış olanlar bi hiç uğruna. Şehitlikmiş :) ben ölüp gittikten sonra var mı önemi nasıl öldüğümün ardımda bıraktıklarım marifet olarak hatırlanır. Canım dediklerimi eksik bıraktıktan sonra... Son 1 yıl içinde o kadar patlama oldu ki artık önem sırası ölü sayısıyla doğru orantılı oluyor. Ona göre bayraklar 1 gün yarıya iniyor bazen hiç inmiyor. O kadar ucuz ki canımız sanki hepimiz ailemiz için mucize değilmişiz gibi. Bugün ölen diğer patlamalarda ölenler hepsi gencecik insanlar. Onların hayalleri umutları yapacağı hatalar bile sahipsiz kaldı. Hele onları sevenler ..

Her anımız tesadüfler zincirinin bir halkası. Her gün birilerinin canı yanıyor yakında en yakınımızın canı yandığında burada böyle rahat rahat yazamayacağız. Gün gelecek umut da bitecek. Öyle içimiz yanacak ki son sözlerimizi söyleyemeden belki de tanınmaz halde cesedini göreceğiz bircik dediğimiz insanların. Ne yazık ki bu günler hiç uzak değil.

Hangimiz huzurla yeni güne uyanıyor? Bu günün bombası ne olacak diye telaşla geçiyor 24 saatimiz. Birileri araya başkanlık sistemini karıştırıyor kimisi keşke stada koysaydınız bombayı diyor. Kasap et KOYUN CAN derdinde.

Umarım hala geleceği olumlu bakana  yakınlarınız vardır umut depolayacağınız omzunda ağlayıp bugünler de geçecek diyen birileri...

Hepinize iyi geceler

10 Ocak 2016 Pazar


Masumiyet Müzesi

‘’Hayatımın en mutlu anıymış bilemedim’’ diyor Orhan Pamuk Masumiyet Müzesi’ne başlarken. Okumaya başlar başlamaz içine katan bi roman. Kırgınlık da var aşkın içinde tutku da sevinç de .. Ama en güzeli umut var.  Okurken zaman zaman ağlatan insanın yaşayasını getiren roman… Öyle çok sevdim ki yıllar önce okuduğum kitabı bugün yeniden okumaya başlayacağım. Böyle gerçek aşkı yaşayacak kadar şanslı olmuyor bazılarımız. Bu kadar güzel sevilmiyor herkes. Bu kadar gerçek yaşanmıyor duygular. Herkes bu kadar net değil. İstediğini bilen sadece dokunduğunu seven insanları tanımak çok zor. Sımsıkı sarılıp art niyet düşünmeden güvenmek omzuna başını yaslamak imkansız gibi. Maalesef varken ne acıya ne aşka alışabiliyoruz tam alıştık derken ikisi birden yok oluyor.

E tabii bir de aşk-ın bencesi var

  Aşk, rastgele yaşamayı sona erdirir yaşamanın farkına varırsın. Renkler bile daha canlı gelir gözüne bi düşünsene sonbahar bile canını sıkamaz. Çünkü sabah mutlu uyanmanın bi sebebi var. Yaşadığını dibine kadar hissedersin. Radyoyu açtığın zaman sıradaki şarkının sana geleceği bi adresin var artık. Kendini sınırlamana gerek yok. Hissedersin onu, elini bile tutsan bilirsin. Ona karşı koyamazsın mesela. Gurur yapamazsın. O kopasıca kuyruğun herkesin yanındaki gibi dik duramaz. Kolayca çıkamaz mesela kötü sözcükler ağzından . Bin kere düşünürsün kırılır mı diye çünkü bilirsin iz bırakır her kelime.

Günleri sayarsın mesela. Görüştüğün günleri, görüşmediğin günleri, görüşeceğin günleri. İlkler hep önemlidir zaten. İlk öpüş. Hesapsızca gözlerini yumarsın. Düşünmezsin yarın biter mi, gider mi diye. i, gider mi diye. Düşün sadece dim diyor Orhan Pamuk Masumiyet Müzesi'yoruz Bitmeyecekmiş gibi sarılırsın gitmeyecekmiş gibi öpersin. Pişmanlık yaşamadan yanında uyu sabah uyandığında iyi ki dersin. Her zaman avuçlarının içine aldığın yüzü sevemezsin çünkü. Hem herkesle gerçek değildir. Ne ondan öncesi en ondan sonrası hiçbir zaman aynı kalamazsın.

 Bu arada Masumiyet Müzesi’ne yolunuz düşerse bir gün selamımı iletin J Lakin çok oldu gitmeyeli özlemiştir belki beni.











25 Temmuz 2015 Cumartesi

En temiz direniş kalbi temiz tutmak demiş Tuna Kiremitçi ne de güzel söz. Önce kendimden başlayayım ben yeterince temiz tutabildim mi kalbimi? İşte bunun üzerine yazılır arkadaş. İnsan kendine karşı ne kadar dürüst olmaya çalışabilirse ben de o kadar olacağım. Şimdi bi düşünelim mesela bi hiç uğruna hiç yalan söylemedim. Ama şu beyaz yalan dediğinizden epeyce söylemişimdir. Kimi zaman birini kurtarmak kimi zaman kırmamak için bazen de korumak için. Burası belki yeri değil ama yalan söylediğim herkesten özür dilerim. Neyse devam edelim vefa konusuna gelelim. Bunu bence etrafımdaki insanlara sormak lazım. Bu konuda eksikliğim olduğunu düşünmüyorum. Peki ya vazgeçmek? İşte o konuda üstüme tanımıyorum. Belki çok yanlış belki çok doğru onu bilmiyorum ama kendini korumak için güzel bi yöntem. Bir şeylere alışmadan vazgeçmek her zaman daha kolay oluyor. Başta canın yansa da bi süre sonra hissetmiyorsun. Sonrası zaten bildiğiniz gibi. Galiba azıcık korkaklaştırıyor  insanı cesaretini kırıyor. Ama zaten her an en önde olup insanları peşimden sürüklemek bana göre değil. Bu yüzden üzerime yapıştı vazgeçmeler. Tamam bunu da geçtik öyle ya dürüstlük olmadan olmaz. Hepimizin kriteri değil midir her konuda önce dürüstlüğü kaybederiz. Mesela aslında  yalan söylememek değil ya da söylememek de değil. Mesele ne olursa olsun doğruyu söylemek o an gerçekten ne hissediyorsa onu yapması ya da söylemesi. Bence gereksiz kibarlıkta dürüstlüğü zedeliyor. Tercih meselesi tabii işin ucunda dokuz köyden kovulmak da var. Kimi zaman budalaca açık sözlü olduğumu düşünüyorum. Ama nedense pişmanlık duymuyorum bundan. Karşımdakini bazen kırmak uğruna olsa da gerçek düşüncelerimi söylemem gerek . Bence bilmek hakkı o kişinin. O an için üzülebilir ama mantıklı düşününce sonradan anlayabilir bunun ne denle önemli olduğunu. Kolay şeyler için bile yalan söyleyenlerden olmak istemiyorum. Ama insanız zaaflarımız var önüne geçemeyeceğimiz durumlar  var. Bazen bi anda çıkar ağzımızdan sonra ipin ucu dereye kadar kaçar.


Uzun bi aradan sonra yazmak iyi geldi. En sevdiğim ay temmuz, en güzel gün cumartesi gecesi..  Arkadan Candan Erçetin çalıyor. Ufaktan esintiler geliyor sanki denizden. E uykum da geldi. Bu yazıyı kimse okumasa bile iyi ki yazdım demek istiyorum  iyi geceler J  

 H erkesin Hiçbir Şeyi Hikayem 91 yılında başladı. Her yıl daha da geriye gitti ve bu yıl kendime en uzak yılım oldu.  En umutsuz en çaresiz...